kırk katır mı kırk satır mı ne demek

Aşkolsun! At da size yaraşır; meydan da. Bizde bu ölü kan, sizde o yaman surat olduktan sonra bir gün olur yine gelirsiniz Biz size: “Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye soramadık; yarın sizin bize: - "Ölümlerden ölüm beğen!" demek artık hakkınızdır. Lâyıkımız olan paşalar! 11 Express. Global Nav Abrir menú Global Nav Cerrar menú; Apple Bunuşu matematik formülle ifade edebiliriz: hırsızlık x ( liberal sistem)= hırsızlık x (sosyalist sistem) . Yani şunu demek istiyorum: eğer yöneticiler ahlaksız ve hırsız ise, rejimin adı ne olursa olsun sonuç değişmiyor. İnsanlar bir yolunu bulup soygun yapmayı başarıyorlar. kırk katır mı kırk satır mı. kucuklugumde okudugum kitaplarda ki hayal gucumu harekete geciren idam sekli. gelmis gecmis en yaratici can alma yontemlerinden biri. kesinlikle sapik bir zekanin urunu. (bkz: abarti) ornegi. bir satir veya bir katir da yeter. kaptan kirk 'in kimligini sorgulayan cumle. Öte yandan ABD bu adımıyla Türkiye'yi de; "Kırk katır mı, kırk satır mı" çıkmazına soktu. Türkiye de doğal olarak, "Terör örgütü hamileri, 'güvenlik kurumu' olan NATO'ya Comment Faire Une Nouvelle Rencontre Amoureuse. YORUM ALPER ENDER FIRAT Bir 10 Kasım daha ağıtlarla anıldı. Anıtkabir’e ulaşanlar türbeye çaput bağlar gibi “Huzurunuzdayız atam, sen kalk ben yatam” tarzı yazılar yazdılar. Saat ülkede trafik durduruldu, sokakta yürüyenler, Erzurum’da Ramazan’da oruç yiyenler gibi tartaklandı. “Hazır olda dur ulan!” sopaları atıldı. Sosyal medya Atatürk ağıtlarıyla doldu taştı, taştı boşaldı, sonra bir daha doldu. Onu ne kadar özlediğimiz, daha da özlediğimiz, yeniden özlediğimiz bir daha bir daha dillendirildi. Recep T. Erdoğan ve şürekasına bakıp ülkenin bu hale gelmesinin tek sebebinin Kemalizm’den ayrılmak olduğunda bir daha kati karar kıldılar. AKP’nin Kemalizm’in gayrı meşru çocuğu olduğunu hiç fark etmeden, zamanında dine ve dindarlara yeterince baskı yapılmadığı, laikliğin sert tedbirlerle uygulanmadığı için ülkenin bu hale geldiğine bir kere daha ve kararlılıkla inandılar. En büyük günah bu “yetmez ama evet”çilerdeydi, eğer bunlar olmasaydı ülke muasır medeniyetler seviyesinden düşmezdi diye var olan imanlarını güncellediler. Kemalizm’in ne denli muhteşem bir yönetim biçimi olduğuna imanları hakkel yakîn derecesine ulaştı. Anıtkabir’i tavaf edip, Atatürk heykellerine çaputlar bağladılar, her platformda özledik de özledik dediler. Söyledikçe özlemleri arttı, özlemleri arttıkça söylediler. Pardon çaput bağlamak ilkel ve yobazca bir davranıştı. Kemalistler dileklerini, arzularını, isteklerini Ata’nın huzur defterine yazdılar… Geçmişi zerre kadar sorgulamadan, bir hata yapmış olma ihtimalini kendilerine asla yakıştırmadan, göğüslerini gere gere ne denli haklı olduklarını haykırdılar. Bir hırsız güruha baka baka, kendilerinin ne denli doğru yolda olduklarına imanları arttı, kırk katır değilmiş demek ki kırk satır dediler. Hukuku, adaleti, hakça bölüşmeyi ağızlarına almadan, adil bir yönetim ve hukukun üstünlüğüne göre dizayn edilmiş bir ülke vaat etmeden, kendi asr-ı saadet dönemlerini yani Tek Adam ve Milli Şef dönemlerini kurmayı yeniden hayal ettiler. Onlara göre zaten demokrasinin de aslında bize uygun bir yönetim olmadığı apaçık ortadaydı. Alemi kör, milleti sersem zannettiklerinden bu rejimi AKP ile beraber kurduklarını bilmediğimizi zannediyorlar. Her kritik evrede Recep’ten yana tavır alarak onun önündeki gerçek engelleri bir bir temizleyenlerin kendileri olduğunu görmediğimizi düşünüyorlar. Bugünkü rejimi beraber kurarak ülkeyi büyük bir felaketin eşiğine getiren bu iki yaka bizi iki tercihe zorluyor. Ya Recep’in zulmü ya Kemalist faşizm! Herkes kendi diktatörlüğünü istiyor, herkes kendi mahallesinin iktidar olup geri kalan herkesi ezmenin hesaplarını kuruyor. Kimsenin ağzından hakkaniyetten, adaletten kaçtığımız için her şey böyle pisliğe sardı diye bir söz çıkmıyor. Şimdi uçan kuşun kanadına Atatürk yazarak, saat dokuzu beş geçe ülkede hayatı durduranlar, bilesiniz ki yaptıklarınız yine Recep’e yarıyor. Siz kendinizi hiçbir zaman sorgulamasanız da geçmiş dönemde devlet faşizmi adına yaptığınız uygulamalar insanların aklından hiç çıkmıyor. Recep’i günahı kadar sevmiyor olanların bile! Geçmişte sizden yedikleri dayaklardan yılmış bıkmış olan herkes yine AKP’nin arkasına sığınıyor. İki faşizme de hayır! Kaynak Tr724 ***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar*** ÖNCE Suriye Devlet Televizyonu tarafından ortaya atılan bir iddiaydı. Sonrasında resmi devlet açıklaması da geldi Suriye rejim güçleri Afrin'e gireceklermiş... Rejim güçlerinin Afrin'e girecekleri yönündeki rivayet eğer doğruysa, bu ortalığın ciddi şekilde karışması demek. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun anlamanın zor olduğu Suriye meselesi, daha da içinden çıkılmaz hale gelecek yani. PYD/YPG ABD ile iş tutarken, onları kah müttefik olarak kullanan kah vatan haini ilan eden Suriye rejimi Rusya ve İran'a daha yakın gözüküyor. Rejim güçlerinin Afrin'e TSK ve ÖSO karşısında sürekli olarak gerileyen PKK/PYD/ YPG'ye destek olmak için girmek istedikleri, yaygın kanaat. Türkiye'nin terörle mücadele için Rusya ve İran'ın anlayışla karşıladıkları müdahalesine engel olmak niyetiyle oraya rejim güçlerinin gönderilmesi, mantıken sakat bir şey. Türkiye'nin terörle mücadelesinin toprak kazanmak için olmadığı açık iken, ülkemize yönelik işgalci ve benzeri resmi açıklamalar ise zaten anlamsız. Rejim güçlerinin teröristlerin yanında Türkiye'ye karşı savaşmak üzere mi, yoksa PYD/ YPG'yi Afrin'den uzaklaştırıp terör tehdidini ortadan kaldırmak için mi geleceği, cevabı bulunması gereken en önemli sorulardan birisi. Esed'in bir ara 'vatan haini' ilan ettiği PYD/YPG'ye Suriye rejim güçleri ile yardım edebilecek hali olup olmadığını şimdilik bir kenara bıraksak bile, PYD/YPG'nin vaktiyle başı sıkışan Esed'den kopardığı Afrin Kantonu'na rejim güçlerinin girmesine razı olup olmayacağı da, bir başka önemli soru. Rejim güçlerinin Afrin'e girmesi demek, PYD/YPG açısından ülkenin kuzeyinde oluşturmak için can attıkları terör koridoruna elveda manasına da gelir... Başı sıkıştığı için Afrin'i de PYD/YPG'ye 'emanet' etmek zorunda kalan Esed, hangi şekilde olursa olsun, ordusunu oraya gönderirse teröristlere güle güle demek zorunda çünkü. ​AFRİN'E HAZIR GİRMİŞKEN PYD/YPG'den pek haz etmediği bilinen Esed'in, hazır girmişken Afrin'de hakimiyet kurmak isteyeceği, açık. Vaktiyle kimlik bile vermediği insanlar arasından PKK tarafından devşirilen ve sonrasında ABD'nin katkılarıyla uluslararası bir terör örgütü haline getirilip ülkesinin kuzeyinde hakimiyet kuran bir örgütten bahsediyoruz çünkü. Zeytin dalı Harekatı'nın Afrin ve havalisindeki terör hakimiyeti ortadan kaldırılmadan sona ermeyeceği, kesin. Bu açıdan bakıldığında, Suriye ordusunun PYD/YPG'yi oradan kovmadan Afrin'e girmesinin pratik herhangi bir anlamı zaten yok. Karmaşık bir denklemle karşı karşıyayız ve bundan sonra neler olabileceğini tahmin edebilmek te güç. Esed'in, ABD'nin menfaatlerine uygun olarak kullanabilmek için ülkesinin bir bölümünü hakimiyeti altına alan PYD/YPG'ye yardım için asker göndermesi, akla aykırı. Bu sadece Suriye'nin bölünmesine rıza göstermek değil, ABD emellerine hizmet manasına da gelir çünkü... Terör tehdidi ortadan kalkmadan Türkiye Zeytin Dalı Harekatı'nı kesinlikle durdurmayacağına göre, eğer gelir ve teröristlerle beraber hareket ederlerse, rejim güçlerinin, meşru sebeplerle Zeytin Dalı Harekatını yapan Türkiye'nin muhatabı olması, kaçınılmaz... Türkiye ve ÖSO karşısında sürekli gerileyen PYD/ YPG, Afrin'de ABD tarafından yalnız bırakıldığı gibi, Suriye rejiminden darbe yeme ihtimali ile karşı karşıya... Rejimin Afrin'e girmesi, PYD/ YPG'nin çıkmasını gerektirir... Aksi durum, terörün dolayısıyla Zeytin Dalı Harekatı'nın devamı demektir çünkü... Açık olan, Suriye'nin de PYD/ YPG'nin de bir tür 'kırk katır mı, kırk satır mı?' durumu ile karşı karşıya oldukları... Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. Varsa, icraatını anlat!.. 10 Ağustos 2022, Çarşamba İstanbul AK Parti İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe ve AK Parti İBB Grup Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, geçtiğimiz... Kayıp günler… 07 Ağustos 2022, Pazar İhsan'ın getirdiği çayları içerken, Mustafa'nın biraz durgun olduğunu gören Selim takıldı - Hayırdır Mustafa,... Güneş tarlası… 06 Ağustos 2022, Cumartesi Vaktiyle göl iken çölleşmiş 20 milyon metrekarelik bir arazide güneş ışığını elektriğe çeviren devasa bir tesis…... Bu işte bir terslik var!.. 03 Ağustos 2022, Çarşamba Suriye'nin kuzeyine harekat yapmamamız ve AİHM'in Osman Kavala'nın serbest bırakılması kararını uygulamamız gerektiğini... Cahillik ya da kötü niyet!.. 31 Temmuz 2022, Pazar Bahar Kıraathanesinin sabah müdavimleri, bir eksikle yerlerini almış, İhsan'ın getirdiği çaylar eşliğinde hal hatır... 41 Kırk bir kere Maşallah Kırk ile ilgili atasözleri ve anlamları İçinde "kırk" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları Kırk gün taban eti, bir gün av eti İyi ve güzel şeyler çok zahmet sonunda elde edilebilir. Kırk hırsız bir çıplağı soyamamış Sömürücüler, sömürülecek bir şeyi bulunmayan bir insandan hiçbir şey elde edemezler. Kırk yılda bir ölet olur, eceli gelen ölür Kırk yılda bir kıran olmuş eceli gelen ölmüş Salgında ve felakette bile yalnız eceli gelen ölür, ömrü olan sağ kalır. Kırk yıllık Kani, olur mu Yani? Eski bir alışkanlık ya da oturmuş bir kişilik sonradan değişmez. Kırkından sonra azanı teneşir paklar azana çare bulunmaz atasözünün anlamı Yaşlılık döneminde yaşlarına uymayacak davranışlarda bulunanları toplum hoş görmez. Kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar Bir işi başarmak için o işe zamanında başlamak gerekir. Kırk ile ilgili deyimler ve anlamları İçinde "kırk" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları Kırk anahtar sahibi kırk anahtarlı Pek çok mal ve mülk sahibi zengin kimse. Kırk bir buçuk kere maşallah Ciddi ya da alaylı Nazar değmesin dileğinin güçlendirilmiş bir söyleme biçimidir! Kırk bir kere Pek çok, binlerce kez. Kırk bin dereden su getirmek deyiminin anlamı Birini kandırmak için bir sürü neden ileri sürmek. Kırk evin kedisi Birçok evlere girip çıkan kimse. Kırk kapının ipini çekmek Birçok yerlere uğramak. Kırk katır mı, kırk satır mı? Masallarda geçen, iki olumsuzdan birini seçmek gerektiğini vurgulayan bir deyim. Kırk dokuz öksüzle bir mağarada mı kaldı Bir kimsenin yakınacak derecede geçim sıkıntısı çekmediğini anlatır. Kırk parasız İyice züğürt, hiç parasız. Kırk her tarakta bezi olmak Birbirinden yarı birçok işi ya da ilişkisi olmak. Kırk yalan Çok yalan söyleyen kimse. Kırk yılda bir Pek seyrek olarak. Kırk yılın başında Uzun bir sürede yalnızca bir kez. Kırkından sonra azmak Yaşlandıktan sonra yaşına başına uymayacak davranışlarda bulunmak. Kırkından sonra saz çalmak Yaş ilerledikten sonra uzun çalışma isteyen bir işe heves etmek. Kırklara karışmak Ortalıkta görünmez olmak. Kırkları karışmış olmak karışmak İki çocuk ya da iki kadın Kırk günlük süre içinde doğmuş ya da çocuk doğurmuş olmak. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu istifaya götüren sokağa çıkma yasağının ilan edilmesindeki zamanlama hatasında, kusur veya suçlu kim? Tartışmaları hepimizin malumu. Her ne kadar Sayın Soylu’nun korona tedbirleri kapsamında sokağa çıkma yasağının geç açıklanması ve yaşanan izdihamlar nedeniyle yapılan eleştirilerde sorumlu olduğunu kabul edip istifasını sunması bile CHP zihniyetini tatmin etmemişti. İstifanın üzerinden 2 saat geçmeden Kılıçdaroğlu bir TV kanalında yaptığı açıklamalarda sokağa çıkma yasağı kararını tek başına Süleyman Soylu’nun alacağına inanmadığını, bu konuda nihai söz sahibinin Erdoğan olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kurtarmak için Sayın Soylu’nun istifasını anlayışla karşıladığını belirterek örtülü olarak Erdoğan’ı sorumlu tutmuştu. CHP’nin bazı parti temsilcileri de “Soylu kurban edildi” iddiasında bulunmuşlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Soylu’nun siyaseten bir sorumluluk üstlenerek gösterdiği hassasiyeti takdirle karşılayıp istifasını kabul etmemesi, CHP’nin bu iddialarını çürütmesi ötesinde istifanın iddia edildiği gibi bir oyun olmadığını da gözler önüne sermişti. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun devletin işleyişini bilmediği düşünülemez şüphesiz. Ancak bu işleyişi tanımamakta ısrar edip, Sayın Soylu’nun istifasının Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasını beklemeden istifa hakkında yalan yanlış hüküm yürütmesi de en azından siyasi etik açısından yakışıksız sanırım. Bir de kendisi ile yapılan TV programında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na Halk TV’nin dezenformatik gazetecilik zihniyeti ile ilgili bir tek soru bile sorulmamış olması da enteresan doğrusu. Zira Halk TV ile CHP arasındaki kurumsal ilişkinin boyutları ve bu konuda Kılıçdaroğlu ile ilgili ciddi iddialar bugüne kadar cevaplanmadı nedense!!! KİBİR ABİDELERİ Kamuoyu Kılıçdaroğlu’ndan bu soruların cevabını beklerken en iyi savunma saldırıdır taktiği ile hareket eden CHP Genel Başkanı Twitter hesabından yaptığı videolu paylaşımda, “saray beslemesi bazı yazarların” hafta sonu uygulanan sokağa çıkma yasağının ilanın hemen ardından alışveriş için sokağa çıkan vatandaşları aşağıladıkları ve hakaret ettiklerini savunarak bu yazarları kibir abideleri ’olarak ilan etmesi çevir kazı yanmasın deyimi ile uyumlu bir davranış biçimi sanırım. Kılıçdaroğlu videolu paylaşımda hızını alamayarak, “vatandaşın hakkını ve hukukunu savunmanın kendisinin görevi olduğunu” belirterek “bu ülkede hiç kimse benim vatandaşıma hakaret edemez” söylemi de siyasetin çirkin yüzünün nerelere uzandığının açık bir tezahürü olarak kayda geçti. BAŞARILI MÜCADELEYE DARBE VURULDU Aslında köşe yazımızın başlığını, “Kılıçdaroğlu hangi vatandaşları kime karşı neden savunacak” olarak atmamız gerekirdi. Zira Koronavirüs Kovid-19 salgını 180’den fazla ülkede yaklaşık 2 milyon insana bulaşmışken vefat edenlerin sayısı 110 bine yaklaşırken, Türkiye’de, Kovid-19 salgınına karşı başarılı bir mücadele veren Sağlık Bakanı Koca’nın başkanlığındaki Bilim Kurulu üyeleri, yasağın duyulduğu ilk andan itibaren yurttaşların maskesiz ve eldivensiz bir şekilde sokağa çıkarak market ve fırınlara akın etmesi ve sosyal mesafenin ortadan kalkmasını bugüne kadar salgına karşı verilen başarılı mücadeleye darbe vurduğu şeklinde değerlendirmişti. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü ise, sokağa çıkma yasağı kararı ardından yurttaşların market, büfe ve bakkallara akın etmesi ile ilgili değerlendirmesinde, “İyi gidiyorduk, ama bugünkü karar sonrası sokağa taşan insanların etkilerini maalesef birkaç hafta sonra acı şekilde yaşayacağız. Gelen görüntüler çok vahim, gerçekten çok üzgünüm” değerlendirmesinde bulunmuştu. Demek ki sokağa çıkma yasağı kararı ardından market, fırın, büfe ve bakkallara maskesiz ve eldivensiz akın eden yurttaşlarımızı bekleyen en önemli tehdit Kovid-19 salgınına yakalanmaktır. Bu salgına yakalanan yurttaşlarımız istemeden kaç bin kişiye bu ölüm virüsünü bulaştıracaklardır. Bilinmez ama bilinen gerçek ise Kılıçdaroğlu’nun vatandaşlarımızın hakkı hukukunu koruma sözünün ne kadar anlamsız ve boş olduğudur. Zira bir tarafta hakaret ve aşağılama diğer tarafta yetkililerin ve bilim adamlarının ikazlarını gözardı ederek virüsü hem kendine hem de başkalarına bulaştırma ve ölüm tehdidi yaratma riski taşıyanlar. Kırk katır mı kırk satır mı kimi savunacaksın Sayın Kılıçdaroğlu? Yenişafak eski türk masallarında* sık sık geçen deyiş. kötüleri cezalandırmak için kullanılır, hatta "kırk katır mı, kırk satır mı?" diye sorarlar cezayı da kötünün kendisine seçtirirlerdi... ilk cildi; kontrgerilla ve ergenekon'u anlama klavuzu, ikinci cildi; ergenekon'da kim kimdir adını taşıyor. "ergenekon operasyonlarının “avrupa birliği yoluna girmiş demokratikleşmeyi önüne hedef koymuş bir türkiye’de” kontrgerillanın sorgulanması yargılanması ve tasfiyesi anlamına geldiğini düşünenler fena halde operasyonlarının darbelerle hesaplaşmak demek olduğunu ve darbecilerin tsk’nın direnişine rağmen tasfiye edildiklerini düşünenler de yanıldılar.“tüm kötülüklerin anası” ergenekon’un hareketsiz kılınması sonucunda artık faili meçhul cinayetlerin provokasyonların menşei devlet olduğu herkes tarafından bilinen karanlık eylemlerin son bulacağını ve bu ülkeyi yönetenlerin hiç değilse kendi yasalarına saygılı davranacaklarını zannedenler süre içinde görüldü ki ergenekon’ adı verilen bu operasyonlar kâh emekli generalleri gözaltına alarak kâh toprağa gömülü kimi silah depolarını açığa çıkararak kâh bazı gizli belgelerin bilinir hale gelmesini sağlayarak ya da kontrgerillanın beyni olduğu öne sürülen genelkurmay seferberlik tetkik kurulu başkanlığı’nın kozmik odasında aramalar yaparak; zülfüyare dokunuyor gibi görünse de geniş yığınların özlemini çektiği demokrasiye dair beklentileri karşılamaya muktedir değildi. ve yaşananlar şimdiye kadar neredeyse geleneksel hale gelmiş zorbalığa ve kan dökmeye dayalı yönetme biçimini tasfiye etmekten fersah fersah uzaktı neden?bu kitap hem bu can alıcı soruları cevaplamaya hem de “derin devletin” katliamlar; siyasi suikastler; faili meçhuller; silah insan ve uyuşturucu ticareti; medyadan iş dünyasına askeri ve sivil bürokrasiye yerli ve yabancı gizli servislere dek uzanan ağlar aracılığıyla gerçekleştirdiği yüzeydeki eylemliliklerini tarihsel olarak ve apaçık bir biçimde analiz etmeye çalışıyor. " kitabi okumadim ben. cok tembellestim, biliyorum. biraz gec oldu ama belirtelim gene de sorusturma geciren iki ciltlik kitaptir. kadikoy cumhuriyet bassavciligi, ahmet sik ve ertugrul mavioglu hakkinda "sorusturmanin gizliligini ihlal" suphesiyle dava acti. emniyet'e yapilan bi sikayet uzerine acilmis. ahmet sik, 31 mayis 2010 tarihinde ifade vermeye cagrilmisti; ondan sonrasini bilmem etmem. "fenerini al gel, gerçekler aydınlansın!14 nisan perşembe saat 1230’da ahmet şık ve ertuğrul mavioğlu’na destek için, ifade özgürlüğüiçin, toplumun haber alma hakkı için, fenerlerimizle kadıköy adliyesi’ndeyiztutuklu gazeteciler ahmet şık ve nedim şener’in meslektaşları, çalışma arkadaşları, avukatları,dostları olan ve cezaevindeki düşünce suçlularının serbest bırakılmasını isteyen bizler, “dokunanyansa da dokunacağız” diyerek 14 nisan perşembe saat 1230’da kadıköy’de şık ve ertuğrul mavioğlu’nun birlikte yazdığı “kırk katır kırk satır – ergenekon’u anlamakılavuzu” adlı kitabın “soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle açılan ve kadıköy’de görülendavasının karar duruşması 14 nisan saat 1350’de gerçekleştirilecek.*ahmet şık’ın tutuklu olarak katılacağı duruşmada ahmet ve ertuğrul’a destek için boğa heykeliönünde toplanıp, kadıköy adliyesi’ne gideceğiz ve duruşma bitene kadar adliye önünde katılanlar, adalet arayışlarının simgesi olarak ellerindeki mumlar, fenerler ve lambalarlagerçeklerin aydınlatılmasını isteyecek. ifade özgürlüğü için bir ağızdan seslenecek...tüm yurttaşları ve medya mensuplarını kadıköy’e da dokunacağız!yansakdadokunacagiz nisan 2011 perşembekadıköy boğa heykeli1230______________________* ahmet şık ve ertuğrul mavioğlu’nun, “kırk katır kırk satır” adlı kitabının nisan 2010’da yayınlanmasındansonra, dava dosyasına getirilen bir gizlilik kararı nedeniyle açılan dava, kasım 2010’dan beri devam ediyor." ilk cildinde, 1980 oncesi kontrgerillanin eylemlerine karisan/karistigi iddia edilen kisilerin kisa ozgecmisleri de bulunan kitaptir. ilgili kisilermehmet ali ağca*, abdullah çatlı*, isa armağan*, haluk kırcı*, ibrahim çiftçi*, oral çelik*, mehmet şener*, üzeyir bayraklı*, rifat yıldırım*, yalçın özbey*, ünal osmanağaoğlu*, bünyamin adanalı*, mustafa izol*, mahmut yıldırım*. fethullahçıların eliyle yürütülen ergenekon operasyonuna destek veren kitap. kitabın yazarlarından ahmet şık yeniden cemaate yanaştı bu aralar. cemaatin şeflerinden tebrik ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.

kırk katır mı kırk satır mı ne demek